KADIN KİMLİĞİNİN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI
“Hayvanlardan Tanrılara” kitabında Homo Sapiens türünün geçmişteki çok türlü durumdan nasıl tehdit edici bir şekilde dünyada yalnız kaldığından bahseden Harari (2015); Sapiens türünün bunu nasıl başardığını sorgulamaktadır. Nasıl olmuş da Sapiens türü kendisinden daha güçlü, daha kaslı olan Homo Erectus ve Homo Neandertalensis türlerini geride bırakarak ardında tek bir başka tür bırakmamıştır? Bu durumun Sapiens’in suçu olup olmadığı tam olarak bilinmemekle birlikte Sapiens’ in değişime açık olmasından ve bilgiyi çok hızlı aktarabildiği kalabalık grupları çok iyi organize edebiliyor olmasından kaynaklanmış olabileceği düşüncesi kabul görmektedir. Sapiens türü büyük gruplar halinde etkili şekilde işbirliği yapabilmekte ve değişen zorluklar içinde sosyal davranışlarını da kolaylıkla değiştirebilmektedir. Bunun içindir ki şaşılacak derecede kurgu yaratma becerisine sahip olan Sapiens, kurgunun gücüyle ortak bir mite inanan çok sayıda yabancıyı bir araya getirerek on binlerce kişiden oluşan şehirler, milyonlarca insanı yönetmeyi başaran imparatorluklar kurabilmiştir (Harari, 2015). Gelin bu noktadan yola çıkarak mitoloji üzerinden avcı - toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişle kadının toplumdaki yerinin nasıl belirlendiğine bakalım.
Kadının toplumdaki yeri biyolojik farklılıklarıyla değil toplumun kadınlara biçtiği rollerle belirlenmiştir. Kadınların kendilerine biçilen roller dolayısıyla ezilmeye başlamalarının nedeni ise yüz binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. En eski yaratılış öykülerinde üretim gücünün simgesi olan Tanrıça, bir ezgiyle evreni doğurmakta; kadınlar tapınaklarda yaratılışla özdeşleştirilmektedirler. Hatta bazı erkek çocukların tapınaklarda rahibeler tarafından yetiştirilip rahip oldukları ve kent devletlerini tanrıçanın oğlu kimliğiyle yönettikleri bilinmektedir. Bilgi birikimi ve gücünün kadınlarda olduğunu gösteren bu durum, üretim gücü erkelerin eline geçince tam tersi bir duruma dönüşmüştür. Tapınaklarda güç sağlayan rahipler, kadınların yararlandığı fırsatlardan daha fazla yararlanır olmuşlar; tanrıça tapınakları üretim merkezi olmaktan çıkarılıp rahibeler kutsal fahişe yapılmıştır. Başka bir ifadeyle kadınlar üretim, dil, din ve kültürün dışında bırakılmıştır (Cıbıroğlu, 1996).
Dişil egemen toplumun giderek eril bir topluma dönüştüğünü Saphiens türünün bir kurgusu olan mitlerde çok net görmekte olduğumuzu düşünmekteyim. Örneğin Yunan mitolojisindeki Zeus’un ilk eşi, zeka ve bilgelik tanrıçası Metis; ana - oğul ikilisinin yerini baba - oğul ikilisinin almasından sonra Zeus tarafından yutularak yok edilmektedir. Böylece Zeus; anaerkil iktidardaki binlerce yıl süren başarıyı, yaratıcılığı, zekayı ve başka güçlü nitelikleri kendisine transfer etmiş olmaktadır. Yine Medusa’nın başının cesur Perseus tarafından kesildiği anda Medusa’nın kafasından çıkan yılanlar ataerkilliğe geçişte karalanmış, aşağılanmış tanrı ana kültüne bağlı tanrıçaları temsil etmektedir. Meave, önceki mitlerde bir iyilik perisi karakterindeyken ataerkil anlayıştan dolayı sonraki mitlerde korkunç bir büyücü olarak anlatılmaktadır. Ataerkilleşmiş toplumun unutmaya çalıştığı anaerkil toplumdaki bir zamanlar tanrı anayı ve onun beyaz sütünü temsil etmekte olan beyaz güvercinin, sonraları tanrı babanın kuşu olduğunu görmekteyiz (Cıbıroğlu, 1996). Yine ataerkilliğin propagandasını yapan Zeus' un, insanların başına dert olsun diye yüzü ölümsüz tanrıçalara benzeyen, saçları mis kokulu bahar çiçekleriyle donatılmış; fakat yüreğine sadakatsizliğin ve hainliğin yerleştirildiği, her söyleneni koşulsuz yapan, hiç sorgulamayan tanrıların armağanı Pandora’yı yarı tanrı Prometheus’un kardeşi her şeyden habersiz ve son derece iyi niyetli olan Epimetheus’a gönderdiğini biliriz. Pandora' nın yeryüzüne gönderilmesinin Zeus’un bir oyunu olduğunu anlama kabiliyetinde olan yarı tanrı Prometheus, kardeşi Epimetheus’u uyarsa da iyi niyetli Epimetheus Pandora’nın güzelliği karşısında dayanamamış, Pandora tarafından kandırılmış ve nihayetinde onunla evlenmiştir. Pandora yanında getirdiği kutuyu saf Epimetheus ile birlikte dayanamayıp açmış ve kutunun içinden tüm acılar, dertler, insanlara ölüm getiren hastalıklar bir çırpıda dünyaya yayılıvermiştir. Tam “umut” dışarı çıkmak üzereyken ürkek aynı zamanda içlerindeki salt kötü olan Pandora, kutunun kapağını kapatmış ve insanlar acılarla cezalandırılmışlardır. İnsanlığın kurtulması adına çekeceği cezaya razı olarak onlara ateşi bahşeden yüce Prometheus ise insanlık adına kendini feda ederek insanlığın kurtarıcısı olmuştur. O günden bugüne kadının toplumdaki itibarsızlaştırılması ise süregelmektedir. Çeşitli uluslararası sözleşme ve antlaşmalara kadınları korumaya çalışan, bir takım temel haklardan kadınların da erkekler kadar yararlanabilmesini amaçlayan maddeler eklenegelmiş; eşitlik için mücadeleye devam edilmektedir.
Pınar ÇAKIR