28 Nisan 2020 Salı

KADIN KİMLİĞİNİN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI






KADIN KİMLİĞİNİN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI


       “Hayvanlardan Tanrılara” kitabında Homo Sapiens türünün geçmişteki çok türlü durumdan nasıl tehdit edici bir şekilde dünyada yalnız kaldığından bahseden Harari (2015); Sapiens türünün bunu nasıl başardığını sorgulamaktadır. Nasıl olmuş da Sapiens türü kendisinden daha güçlü, daha kaslı olan Homo Erectus ve Homo Neandertalensis türlerini geride bırakarak ardında tek bir başka tür bırakmamıştır? Bu durumun Sapiens’in suçu olup olmadığı tam olarak bilinmemekle birlikte Sapiens’ in değişime açık olmasından ve bilgiyi çok hızlı aktarabildiği kalabalık grupları çok iyi organize edebiliyor olmasından kaynaklanmış olabileceği düşüncesi kabul görmektedir. Sapiens türü büyük gruplar halinde etkili şekilde işbirliği yapabilmekte ve değişen zorluklar içinde sosyal davranışlarını da kolaylıkla değiştirebilmektedir. Bunun içindir ki şaşılacak derecede kurgu yaratma becerisine sahip olan Sapiens, kurgunun gücüyle ortak bir mite inanan çok sayıda yabancıyı bir araya getirerek on binlerce kişiden oluşan şehirler, milyonlarca insanı yönetmeyi başaran imparatorluklar kurabilmiştir (Harari, 2015). Gelin bu noktadan yola çıkarak mitoloji üzerinden avcı - toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçişle kadının toplumdaki yerinin nasıl belirlendiğine bakalım.

Kadının toplumdaki yeri biyolojik farklılıklarıyla değil toplumun kadınlara biçtiği rollerle belirlenmiştir. Kadınların kendilerine biçilen roller dolayısıyla ezilmeye başlamalarının nedeni ise yüz binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. En eski yaratılış öykülerinde üretim gücünün simgesi olan Tanrıça, bir ezgiyle evreni doğurmakta; kadınlar tapınaklarda yaratılışla özdeşleştirilmektedirler. Hatta bazı erkek çocukların tapınaklarda rahibeler tarafından yetiştirilip rahip oldukları ve kent devletlerini tanrıçanın oğlu kimliğiyle yönettikleri bilinmektedir. Bilgi birikimi ve gücünün kadınlarda olduğunu gösteren bu durum, üretim gücü erkelerin eline geçince tam tersi bir duruma dönüşmüştür. Tapınaklarda güç sağlayan rahipler, kadınların yararlandığı fırsatlardan daha fazla yararlanır olmuşlar; tanrıça tapınakları üretim merkezi olmaktan çıkarılıp rahibeler kutsal fahişe yapılmıştır. Başka bir ifadeyle kadınlar üretim, dil, din ve kültürün dışında bırakılmıştır (Cıbıroğlu, 1996). 

       Dişil egemen toplumun giderek eril bir topluma dönüştüğünü Saphiens türünün bir kurgusu olan mitlerde çok net görmekte olduğumuzu düşünmekteyim. Örneğin Yunan mitolojisindeki Zeus’un ilk eşi, zeka ve bilgelik tanrıçası Metis; ana - oğul ikilisinin yerini baba - oğul ikilisinin almasından sonra Zeus tarafından yutularak yok edilmektedir. Böylece Zeus; anaerkil iktidardaki binlerce yıl süren başarıyı, yaratıcılığı, zekayı ve başka güçlü nitelikleri kendisine transfer etmiş olmaktadır. Yine Medusa’nın başının cesur Perseus tarafından kesildiği anda Medusa’nın kafasından çıkan yılanlar ataerkilliğe geçişte karalanmış, aşağılanmış tanrı ana kültüne bağlı tanrıçaları temsil etmektedir. Meave, önceki mitlerde bir iyilik perisi karakterindeyken ataerkil anlayıştan dolayı sonraki mitlerde korkunç bir büyücü olarak anlatılmaktadır. Ataerkilleşmiş toplumun unutmaya çalıştığı anaerkil toplumdaki bir zamanlar tanrı anayı ve onun beyaz sütünü temsil etmekte olan beyaz güvercinin, sonraları tanrı babanın kuşu olduğunu görmekteyiz (Cıbıroğlu, 1996). Yine ataerkilliğin propagandasını yapan Zeus' un, insanların başına dert olsun diye yüzü ölümsüz tanrıçalara benzeyen, saçları mis kokulu bahar çiçekleriyle donatılmış; fakat yüreğine sadakatsizliğin ve hainliğin yerleştirildiği, her söyleneni koşulsuz yapan, hiç sorgulamayan tanrıların armağanı Pandora’yı yarı tanrı Prometheus’un kardeşi her şeyden habersiz ve son derece iyi niyetli olan Epimetheus’a gönderdiğini biliriz. Pandora' nın yeryüzüne gönderilmesinin Zeus’un bir oyunu olduğunu anlama kabiliyetinde olan yarı tanrı Prometheus, kardeşi Epimetheus’u uyarsa da iyi niyetli Epimetheus Pandora’nın güzelliği karşısında dayanamamış, Pandora tarafından kandırılmış ve nihayetinde onunla evlenmiştir. Pandora yanında getirdiği kutuyu saf Epimetheus ile birlikte dayanamayıp açmış ve kutunun içinden tüm acılar, dertler, insanlara ölüm getiren hastalıklar bir çırpıda dünyaya yayılıvermiştir. Tam “umut” dışarı çıkmak üzereyken ürkek aynı zamanda içlerindeki salt kötü olan Pandora, kutunun kapağını kapatmış ve insanlar acılarla cezalandırılmışlardır. İnsanlığın kurtulması adına çekeceği cezaya razı olarak onlara ateşi bahşeden yüce Prometheus ise insanlık adına kendini feda ederek insanlığın kurtarıcısı olmuştur. O günden bugüne kadının toplumdaki itibarsızlaştırılması ise süregelmektedir. Çeşitli uluslararası sözleşme ve antlaşmalara kadınları korumaya çalışan, bir takım temel haklardan kadınların da erkekler kadar yararlanabilmesini amaçlayan maddeler eklenegelmiş; eşitlik için mücadeleye devam edilmektedir. 




                                                                                                                          Pınar ÇAKIR

23 Nisan 2020 Perşembe

CONCORDE YANILIMI





CONCORDE YANILIMI 


Çoğu zaman insanlar hayatlarındaki ‘şeylere’ o kadar değer verir, emek harcar ya da duygusal, zamansal, maddi anlamda yatırım yapar ki, o ‘şeyi’ her ne pahasına olursa olsun kaybetmek istemez. İşte kaybetme korkusunun düğüm noktası da burada başlar. Değer verdiğiniz şeyler; romantik ilişkiler, iş, arkadaşlık, dostluk v.b. olabilir ve bunlara yapılan yatırımınız ne kadar büyükse sahip olduğunuz ilişki, arkadaşlık, dostluk ya da iş ortamı artık size keyif vermese de o şeyden vazgeçmemekte ısrar edersiniz. Başka bir deyişle yaptığınız yatırımın boşa gitmemesini istersiniz. Bu durum mutsuzluk halinizi sürdürmenize neden olur. Psikolojide buna concorde yanılımı denilmektedir. Conderde yanılımı; adını Concorde adı verilen uçaklardan almaktadır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra sesten hızlı uçabilen (supersonic) bir yolcu uçağı yapma fikri ortaya çıkmıştır. Yatırımcılar Concorde adı verilen bu uçaklara yedi yıl boyunca proje ve üretim aşamasında o kadar büyük maddi yatırımlar yapmışlardır ki uçaklar deneme uçuşlarında beklentiyi karşılamayıp başarısız olmasına rağmen, Concorde uçaklarının üretimine devam edilip bu uçaklar piyasaya sürülmüştür.

Concorde yanılgısıyla aslında hayatımızın pek çok alanında karşı karşıya kalmaktayız. Bahis oyunları, bu teoriyi güzel açıklayan bir örnektir. Bahis oynayanlar gözlemlendiğinde bu kişilerin sıklıkla kaybettiklerini geri almak için oyunu devam ettirdikleri görülmektedir. Kişi kaybettiği para miktarı arttıkça verdiklerini almak için ortaya koyduğu paranın hep daha fazlasını vererek daha çok kaybetmektedir. İlk kaybın kabul edilmemesi oyunun sonunda kişiye daha ağıra mal olmaktadır. Tıpkı bahis oyunlarının sonunda ödenen ağır bedel gibi kişiler; devam ettirmemesi gereken bir ilişkiye ya da işe zamansal, duygusal ve maddi yatırım yapmaya devam ederse sonunda daha fazla şey vermiş birer kaybeden olurlar. Kılıç (2017)’ ın "Yakın İlişkiler" adlı kitabında bu bireylerin durumu kangrenli bir uzvun tüm vücuda nüfus etmesine benzetilir. Bu bireyler yaşamları boyunca mutsuzluk içinde olurlar. 

Hayatınızda bir şeyleri değiştirmek istiyor ancak bu değişimi gerçekleştirecek adımları atmaktan korkuyorsanız Jeffers’ın “Korksan da Vazgeçme” isimli kitabını okumanızı tavsiye edeceğim. Kitabın en sevdiğim bölümlerinden birinde yazar: “Hayatta nasıl bir seçim yaparsanız yapın ya da nasıl hareket ederseniz edin, kaybedilecek bir şey yoktur; yalnızca kazanılabilecek bazı şeyler vardır. Dünyayı değiştirmek için yapacağınız tek şey onunla ilgili düşüncelerinizi değiştirmektir.” diyor. Seçimlerinizi bırakıp yeni yollar denemeye başladığınızda belki de kayıp olarak gördükleriniz sizin için kazanca dönüşecektir. Kitapta geçen yazarın kaybettirmeyen modelinde bunu görebilirsiniz. Unutmayın ki hayatlarımız ne kadar zenginleşir ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar kaybetme acısı yaşama olasılığımız artmaktadır. 


      
     Jean Jacques Rousseau “Emile” adlı kitabının bir bölümünde der ki: ”Hiçbir şey kaybetmemek istediği için çok kaybeden cimri gibi davranmayın.” 
    
                                                                                  Pınar ÇAKIR

MUTLULUK ÜZERİNE